Noterde yapılmayan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri üzerine…

Bir taşınmazı -örneğin bir arsayı, apartman dairesini veya dükkanı- satın almak istediğinizde, ancak bu satışın hemen değil, ileri bir tarihte yapılması, bununla birlikte tarafların bu anlaşmayla bağlı olması gerektiğinde, taşınmaz satış vaadi, başka bir deyişle, gayrımenkul satış vaadi sözleşmesi yapılması, sıklıkla başvurulan bir yoldur.

Taşınmaz devri bazen satış bedelinin ödenmesi beklentisiyle değil, inşa edilecek inşaattan kat verilmesi karşılığında yapılır. Bu sözleşmelere ise uygulamada kısaca “kat karşılığı inşaat sözleşmeleri” adı verilir.

Gerek taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin, gerek kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin, gerekse taşınmaz mülkiyetinin devri borcunu içeren diğer tüm sözleşmelerin ortak bir noktası vardır: Bu sözleşmeler yasa gereği resmî şekilde yapılmak zorundadır.

Türk Medeni Kanunu m. 706: “Taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması, resmî şekilde düzenlenmiş bulunmalarına bağlıdır.”

2644 sayılı Tapu Kanununun 26. maddesi taşınmaz satışları için tapu sicil muhafız ya da memurlarını yetkili kılmışken, 1512 sayılı Noterlik Kanununun 60/3 ve 89. maddeleri taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin noterlerce düzenleme şeklinde (resen) yapılacağı kuralını getirmiştir.

Arsa payı karşılığında kat yapımı (kat karşılığı inşaat) sözleşmelerinin tapu memurları tarafından yapılabileceği gibi noterler tarafından da düzenleme şeklinde yapılabileceği Yargıtay kararları ile kabul edilmiştir. 1

Özetle, taşınmaz mülkiyeti devri borcu doğuran tüm sözleşmelerin, tapu sicilinde veya noterlerde düzenleme şeklinde yapılması bir geçerlilik şartıdır.

Neden resmi şekle gerek görülmüş?

Yasa koyucu, taşınmaz mülkiyetinin devri borcu doğuran sözleşmeleri resmî şekle bağlı kılarak, bir yandan sözleşmenin taraflarını işlem öncesi düşünmeye sevketmeyi ve böylece onları acele yapılan işlerde hataya düşmekten korumayı, diğer yandan yapılacak hukukî işleme mümkün olduğu kadar güvenilirlik ve açıklık sağlamayı amaçlamıştır.2

Sözleşmeyi resmi şekilde yapmazsak ne olur?

Bu şekil şartına uyulmazsa ve adi yazılı şekilde bir taşınmaz satış vaadi sözleşmesi veya kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapılırsa ne olur?

Cevabı Türk Borçlar Kanunu açık bir şekilde veriyor:

Türk Borçlar Kanunu m. 12/2: “Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil, kural olarak geçerlilik şeklidir. Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm doğurmaz.”

Demek ki, adi yazılı şekilde yapılan bir taşınmaz satış vaadi sözleşmesi veya kat karşılığı inşaat sözleşmesi geçersizdir.

Ancak hemen sonuca varmayın, çünkü bazı hallerde bu sözleşmelere hukuki sonuç bağlanabilmektedir. Aşağıda bunlardan bazılarına kısaca değineceğiz.

Hangi hususlar resmî şekle tâbi?

Taşınmaz mülkiyeti devir borcu doğuran sözleşmelerin nesnel esaslı noktalarının (essentialia negotii) ve öznel esaslı noktalarının (conditio sine qua non) resmî şekilde düzenlenmiş olması gereklidir. Bu kapsamda, taşınmaz mülkiyeti devir borcu ile diğer tarafın  borçlandığı tüm edimlerin, varsa cezai şartların resmî şekilde yapılan sözleşmede yer alması zorunludur.

Sözleşmede değişiklik için şekil şartı var mı?

Resmi şekle tâbi olan bir sözleşmedeki esaslı unsurları değiştiren sözleşmelerin de resmî şekilde yapılması zorunludur.3

Ön ödemeli konut sözleşmesi noterde yapılmazsa ne olur?

Tüketicinin konut amaçlı bir taşınmazın satış bedelini önceden peşin veya taksitle ödemeyi, satıcının da bedelin tamamen veya kısmen ödenmesinden sonra taşınmazı tüketiciye devir veya teslim etmeyi üstlendiği sözleşmeye, “ön ödemeli konut sözleşmesi” denilmektedir.

Ön ödemeli konut satışının tapu siciline tescil edilmesi, satış vaadi sözleşmesinin ise noterde düzenleme şeklinde yapılması zorunlu olmakla birlikte, sözleşme tapu siciline tescil edilmemiş veya noterde yapılmamış ise, satıcı, sonradan sözleşmenin geçersizliğini tüketicinin aleyhine olacak şekilde ileri süremez. Bu kural, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 41/1. maddesine dayanır.

Ön ödemeli konut sözleşmesi yapmış olan tüketiciler, sözleşmelerini noterde yapmamış olsalar bile sözleşmeye dayanarak haklarını arayabilirler.

Tapu devri yapılmışsa geçersizlik ileri sürülebilir mi?

Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, tapu devri yapılması durumunda, resmî şekilde yapılmayan sözleşme artık geçerlilik kazanır.

“Ne var ki, harici sözleşmeye ek olarak resmi devrin gerçekleşmesi halinde sözleşmenin de artık geçerlilik kazanacağı yerleşik Yargıtay uygulamaları ile sabittir.”  – Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2015/38078  K. 2016/1141 T. 21.1.2016

İnşaat tamamlanmış ise geçersizlik ileri sürülebilir mi?

İnşaat kısmen veya tamamen tamamlandıktan sonra  sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülmesi hakkında sonuca varabilmek için somut olayın özelliklerine göre hukukî danışma verilmelidir.

Geçersiz sözleşme kapsamında ödeme yapılmışsa?

Peki adi yazılı şekilde yapılan, geçersiz bir satış vaadi sözleşmesi kapsamında alıcı taraf ödeme yapmışsa ne olur? Ödenen paranın iadesi talep edilebilir mi?

Bu hususta bazı olanaklar bulunabilmektedir. Olayınızın özelliklerine göre hukuki danışmanlık verilmelidir.

Geçersiz sözleşmede cezai şart varsa?

Sıklıkla sorulan bir diğer soru da şu:

Adi yazılı şekilde, başka bir ifadeyle “hariçten” yapılan taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde kararlaştırılan cezai şart hükümleri geçerli olur mu? Bu cezalar istenilebilir mi?

Cezai şartın talep edilmesi durumunda bu talebe karşı ileri sürülebilecek hukuki savunmalar bulunmaktadır. Ancak bu konuda bir sonuca varmadan önce imzalanan sözleşme üzerinde hukuki inceleme yapılmalıdır.

Bu sözleşmeler neden noterde yapılmıyor?

Uygulamada bu sözleşmelerin noter harçlarından kaçınmak amacıyla noterde yapılmadığı, adi yazılı şekilde yapıldığı sıklıkla görülüyor. Sırf bu nedenle mahkemeleri ve tarafları yıllarca meşgul eden, zaman kaybına ve yargılama masraflarına yol açan uyuşmazlıklar doğabiliyor. Ne yazık ki, damga vergisi ve noter harçlarının yüksekliği nedeniyle vatandaşlar hukuk güvenliğinden uzaklaşıyorlar.

Sonuç

Taşınmaz mülkiyetinin devri borcunu doğuran taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, kat karşılığı inşaat sözleşmeleri gibi sözleşmeler, yüksek meblağlı ve taraflar için önemli borçlar içeren akitlerdir. Bu sözleşmelerin hazırlanması ve imzalanması aşamalarında mutlaka bir hukuki danışmandan destek alınması gerekir. Aksi takdirde ileride gerek maddi gerekse manevi zararlara ve hak kayıplarına uğrama riski bulunmaktadır.

— Bu yazı, son olarak Ekim 2017’de güncellenmiştir. —


  1. Örneğin: Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, E. 2013/5641 K. 2014/557 T. 30.1.2014 sayılı kararı
  2. Oğuzman/Seliçi, Eşya Hukuku, 2002. s. 275. 
  3. Bu ilke, Mecelle’de “Asıl sakıt oldukta fer’i dahi sakıt olur” olarak; Latince “cessante statu primitiva, cessat derivatius” olarak ifade edilmektedir. 

Çocuksuz bir evli çiftin mirası kime kalır?

Adem ile Havva evlenirler. Çocukları olmaz. Yıllar geçer. Önce Adem vefat eder, sonra da Havva… Öldüklerinde ana ve babaları sağ değildir. Kardeşleri ve kardeşlerinin çocukları arasında sağ olanlar vardır.

Adem ile Havva’nın yasal mirasçılarının kim olacağı bana soruldu. Vasiyetname gibi bir ölüme bağlı tasarruf bulunmadığını varsayarak cevaplayalım:

Adem öldüğünde Adem’in mirasının yarısı Havva’ya, diğer yarısı ise Adem’in kardeşleri sağ ise onlara, onlar sağ değilse kardeşlerinin çocuklarına kalır.

Havva öldüğünde ise, Havva’nın mirasının tamamı kardeşlerine, onlar sağ değilse kardeşlerinin çocuklarına kalır.

Adem ve Havva’nın çocukları olmuş olsaydı, kardeşleri ve kardeşlerinin çocukları mirasçı olamayacaklardı.

Teminat mektuplarında riskin tanımlanması

Taraflar arasında bir kira sözleşmesi bulunuyor. Kiraya verene önemli bir miktarda kira, avans olarak ödendiğinden ve kiralanan yere kiracı tarafından yatırım yapılacağından, kiraya verenden teminat mektubu alınması hususunda taraflar anlaşmışlar. Verilecek teminat mektubunun uygun olup olmadığı bana soruldu.

Teminat mektubu taslağını incelediğimde, teminat altına alınan risk tanımlanırken, kira sözleşmesi ilişkisi ile bağdaşmayan, sanki taraflar arasında bir eser sözleşmesi varmış izlenimi doğuran ifadelerin kullanıldığını gördüm.

Bu uygun değildir; zira, banka teminat mektuplarının garanti işlevini yerine getirebilmeleri için aranan şartlardan biri de, üstlenilen riskin belirli veya hiç değilse belirlenebilir surette tanımlanmış olmasıdır.

Güvence altına alınan risklerin hangi ilişkiden kaynaklanabileceği doğru tanımlanmalıdır; zira Yargıtay’a göre, riskin kapsamı sonradan değiştirilemez ve genişletilemez:

“Lehtar ile muhatap arasında bulunan sözleşmede teminat mektubunun verilmesine dair yazılı riskin, teminat mektubunda gösterilmemesi halinde banka, teminat mektubunda yazılı olmayan riskin gerçekleştiğinin ileri sürülmesi halinde ödemeden kaçınmak durumundadır. Başka bir ifade ile, teminat mektubunda yazılı risk, değiştirilemez ve genişletilemez.” (Yargıtay 11. HD. E. 2006/5589 K. 2006/8345 T. 13.7.2006)

Aynı doğrultudaki bir başka Yargıtay kararında garanti sözleşmelerine ilişkin olarak yer verilen tespitler, garanti sözleşmesi niteliğindeki teminat mektupları için de geçerli olacaktır:

“Bu itibarla, limit gösterme şartı bulunmamakla birlikte, garanti sözleşmesinde hangi riskin garanti edildiğinin belli olması ya da garanti edilen riskin boyutlarının tereddüt yaratmayacak biçimde belirlenebilir nitelikte bulunması gerekir.

Hangi riskin garanti edildiği belirlenmeden doğmuş ve doğacak her türlü borcun garanti edildiği nden söz etmek, boyutları belli olmayan ( belirsiz ) bir edimin garantisi anlamına gelir ki, bu da garanti sözleşmesiyle bağdaşmaz.

Hal böyle olunca, garanti sözleşmesi düzenlendiği anda garanti edilen edimin sınırlarının açıkca belirlenmemiş olması ya da bunu belirlemeye yarayan koşul ve açıklamaların sözleşmede yer almamış bulunması halinde garanti edenin sorumluluğundan söz edilemez.” (19. HD. E. 1999/7669 K. 2000/1841 T. 7.3.2000)

Teminat mektupları, genellikle önemli miktarda riski teminat altına almak amacı taşıyan vasıtalar olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle, teminat mektubu metinlerinin, tarafların amacına uygun olarak ve geçerli bir şekilde hazırlanmaları büyük önem taşımaktadır.